İnfertilite Tedavisinin Daimi Üyesi: Tüp Bebek Tedavisi
Bu yazıda tüp bebek işleminden detaylı bir şekilde bahsedilmekte ve hastaların merak ettiği tüm sorular cevaplandırılmaktadır. İşlenmiş gıdalar, katkı maddeleri, yüksek sıcaklık, yanlış kumaşlardan üretilen konforsuz / dar kıyafetler, sigara kullanımı, uzun süreli ve yüksek radyasyon, hormonlar, ilaçlar, kemoterapi, stres, ek hastalıklar, genetik faktörler vb.nin sebep olabileceği infertilite, toplumlarda genelde kadınlar ve erkekleri yaklaşık olarak eşit oranlarda etkilemektedir. Günümüzde çiftlerin %8 – 15’i; eşlerden biri veya her ikisinden kaynaklanan sorunlar nedeniyle doğal yollardan çocuk sahibi olamamakta, yardımcı yöntemlere ihtiyaç duymaktadır. Uzun yıllardır tüm dünyada ve ülkemizde güvenle uygulanan tüp bebek tedavi yöntemi ise bu yardımcı yöntemlerin çoğu zaman başında gelmektedir.
Tüp Bebek Tedavisi Nedir?
Basitçe sperm ve yumurtanın gerekli laboratuvar incelemeleri ve prosedürlerin ardından vücut dışında (in vitro) birleştirilip anne adayının rahmine yerleştirilmesi olarak tanımlayabileceğimiz bu yöntem, kaynaklarda “İn Vitro Fertilizasyon (İVF, yapay koşullarda döllenme)” olarak da geçmektedir. Oluşan embriyo rahme tutunup gebelik başladıktan sonra normal yollarla oluşan bir embriyodan temelde bir farkı bulunmamaktadır.
İnsan üreme biyolojisine yoğun ilgi ve anlayışa sahip İngiliz fizyolog Robert Geoffrey Edwards, İngiliz cerrah Patrick Steptoe ile birlikte, dünyanın ilk tüp bebek programını yaratmıştır. Bayan Brown’ın doğumu onların en önemli anı olmasına rağmen, onun doğumundan önce uzun yıllar bilimsel hayal kırıklığı yaşanmıştır. Aslında, Bayan Leslie Brown (Louise’nin annesi), 1976’da kısırlık tedavisi için Dr. Steptoe’ya sevk edilmiş ve Bayan Leslie Brown, dış gebelik de dâhil olmak üzere toplam 102 başarısız embriyo transferinden sonra 1978’te dünyanın ilk tüp bebeği Louis’i dünyaya getirmiştir. Ülkemizde ise 1989 yılında Ege Üniversitesinde yöntem başarıyla tekrarlanmıştır.
İnfertilite Nasıl Tespit Edilir? Tüp Bebek Tedavisi Kimlere Önerilmektedir?
30’lu yaşlarında bir çiftin yaklaşık bir yıllık korunmasız cinsel ilişki geçmişine rağmen çocuk sahibi olamaması, uzman hekime başvurmaları gerektiği yönünde kuvvetli bir işarettir. Kadının yaşı 40 ve üzerindeyse bu bir yıllık bekleme süresi 3 – 6 ay olmalıdır.
İnfertilite endişesiyle kliniklere başvuran çiftlere yardımcı gebelik yöntemleri uygulanmadan önce önemli birtakım testler yapılmaktadır. Zira bazen çocuk sahibi olamamanın çözümü oldukça basittir. Örneğin prolaktin hormonu eksikliği tespit edilen bir kadın hasta, hormon takviyesi alarak yalnızca birkaç ay içinde hamile kalabilmektedir. Ancak yapılan tüm ön testlerin sonuçları normal olduğu takdirde infertiliteye yönelik incelemeler başlatılmakta ve bu doğrultuda tedavi yöntemleri tercih edilmektedir.
İnfertilite problemleri % 45 oranında erkeğe, % 35 – 40 oranında kadına, % 15 – 20 oranında çiftlerin her ikisine ait olarak gözlenmiştir. Geri kalan % 5’lik kısım açıklanamayan kısırlıkları belirtmektedir.
İnfertilite kontrollerinde erkek hastalardan alınan semen sıvısı analiz edilir; spermler laboratuvar ortamında sayılır, hareket kabiliyeti değerlendirilir, spermlerin sağlıklı olup olmadığına bakılır. Kadın hastalarda ise ultrasonografi ile rahim incelenir, çeşitli röntgen filmleri çekilir, yumurtalık rezervi kontrol edilir. Ayrıca her iki ebeveyn adayı da bulaşıcı hastalıklar yönünden taranır. Hastalara tüp bebek yönteminin önerilip önerilmeyeceği, hastada tespit edilen tıbbi soruna bağlıdır. Fallopi tüpünün hasar görmesi veya tıkalı olması, iyi huylu rahim tümörleri, endometriozis, yumurtlama bozuklukları, spermden kaynaklanan problemler çiftleri İVF için uygun bir aday hâline getirmektedir. İnfertilite problemi olmasa dâhi, eşlerden biri veya her ikisinin kalıtsal hastalıklar taşıması durumunda da hasta bir bebek dünyaya getirme riskini en aza indirmek için tüp bebek yöntemi tercih edilebilmektedir. Daha önce aşılama yöntemini denemiş ancak başarı elde edememiş çiftler de tüp bebek yöntemine şans vermektedir.
Tüp Bebek İşleminin Aşamaları Nasıldır? Süreç Boyunca Hastayı Neler Beklemektedir?
Tüp bebek döngüsünün başlangıcı, tipik olarak her ay gelişen tek yumurta yerine, yumurtalıkları birden fazla yumurta üretmeye teşvik etmek için sentetik hormonların kullanılmasıyla başlamaktadır. Birden fazla yumurta gereklidir çünkü bazı yumurtalar döllenmez veya döllenmeden sonra normal şekilde gelişmez. Bu süreçte kadın hastalar bir dizi ilaç kullanmaktadır. Genellikle insülin iğnesinden de daha ince olan bu iğneler, göbek deliğinin birkaç santimetre sağ veya sol tarafına belirli sıklıkla enjekte edilir. Hastaların % 90’ı enjeksiyonu kendi kolayca uygulayabilmektedir. Bu ilaçlar şu başlıklar altında özetlenebilir:
1) Yumurtalık stimülasyonu için ilaçlar: Yumurtalıkları uyarmak için, folikül uyarıcı hormon (FSH), lüteinize edici hormon (LH) veya her ikisinin bir kombinasyonunu içeren ilaçlar, aynı anda birden fazla yumurtanın gelişmesini sağlamaktadır.
2) Oosit olgunlaşması için ilaçlar: Foliküller yumurta toplamaya hazır olduğunda yumurtaların olgunlaşmasına yardımcı olmak için insan koryonik gonadotropini (HCG) veya diğer ilaçları kullanılmaktadır.
3) Erken yumurtlamayı önleyen ilaçlar: Bu ilaçlar vücudun gelişen yumurtaları çok erken salmasını engellemektedir.
4) Rahim zarını hazırlamak için ilaçlar: Yumurta toplama gününde veya embriyo transferi sırasında bazı uzmanlar rahmin iç tabakasını implantasyona daha açık hale getirmek için progesteron takviyeleri almaya başlamayı tavsiye etmektedir.
Tüp bebek tedavisinde hasta merkezli yaklaşım oldukça önemlidir. Yumurta sayısı çok olan bir kadın ile az miktarda yumurtası kalan kadının kullanması gereken ilaç miktarı aynı olmayacaktır. Hasta, işleme hazır olduğunda, olgunlaşan yumurtalar rahimden toplanır. Bu aşama genelde adet kanamasının 2. gününe, son enjeksiyondan 24 – 36 saat sonrasına denk getirilmektedir. Hasta 12 saat açlıktan sonra küçük bir anestezi altında transvajinal ultrason aspirasyonu yöntemine uygun hâle gelmektedir. Vajinaya bir ultrason probu yerleştirilir. Daha sonra ince bir iğne, vajinadan geçip foliküllere girmek için sokulur. Yumurtalıklara transvajinal ultrason yoluyla erişilemiyorsa, bir karın ultrasonu kullanılabilir. Yumurtalar, aspirasyon cihazına bağlı bir iğne yardımıyla foliküllerden çıkarılır. 8 ila 12 kadar yumurta yaklaşık 20 dakika içinde elde edilmiş olmaktadır. Alınan olgun yumurtalar kültür ortamında inkübe edilir. Hasta işlemden sonra 45 dakika içinde taburcu olmaktadır. İşlem uzman hekimler tarafından uygulandığında tamamen ağrısızdır. Hastaların yumurta toplanmasını izleyen birkaç günlük süre içinde ağır egzersizlerden, işlerden kaçınması ve alkol kullanmaması önerilmektedir.
Erkek hastalardan sperm elde edilme süreci nispeten daha basittir. Hastalara yeteri kadar sağlıklı ve hareketli spermin birikebilmesi amacıyla sperm toplama işleminden önceki birkaç gün cinsel dinlenme önerilmektedir. Genelde mastürbasyon yoluyla ejekülat sıvısı toplanır. Ejekülat sıvısında vas deferens kanalındaki bir tıkanıklık vs. sebebiyle sperm tespit edilmemesi durumunda lokal anestezi altında doğrudan testislerden veya epididimisten sperm aspire edilebilmektedir. Toplanan spermler, Yıkama, Swim-up, Dansite Gradiyent Santrifügasyon (DGS), Hyaluronik Asit Bağlanma Kapasitesine göre ayrıştırma bir dizi sperm saflaştırma işleminden geçirilir. Böylece en kaliteli, hareketli spermler; diğer spermler ve farklı hücrelerden arındırılmış olur. Bu işlemler hastanın durumuna göre tek başına veya birlikte uygulanabilmektedir. Örneğin HIV, HBV ve HCV gibi viral hastalıklar açısından seropozitif erkeklerden alınan ejakülatların hazırlanmasında DGS mutlak endikasyondur.
Bahsedilen tüm bu aşamalardan sonra sperm ve yumurta, laboratuvar ortamında birlikte kültüre bırakılır ve döllenmenin gerçekleşmesi için 12 saat kadar beklenir. Spermlerin yeteri kadar hareketli olmadığı durumlarda başarı şansını artırmak amacıyla mikroenjeksiyon yöntemi uygulanır. Oldukça ince cam bir iğne içine alınan spermler, iğne yardımıyla zona pellisudanınn delinmesiyle yumurta içine aktarılır. Her iki şekilde de sürenin sonunda oluşan embriyolar değerlendirilir ve yaşama şansı yüksek olanlar belirlenir. İnce bir kateter ve şırınga yardımıyla rahim içine implante edilir. Transfer edilecek embriyo sayısı yaşla ve alınan olgun yumurta sayısıyla ilişkilidir. Daha yaşlı kadınlar için implantasyon oranı daha düşük olduğundan, donör yumurtaları veya genetik olarak test edilmiş embriyoları kullanan kadınlar dışında, genellikle daha fazla embriyo transfer edilir. İşlem genellikle ağrısızdır. Rahime tutunma ihtimalini artırmak amacıyla transfer işlemi yapılmadan önce blastosist aşamasına kadar 3 – 6 gün beklenebilir. Ayrıca bazı çiftler tekrar gebelik düşündüğü zaman kullanmak üzere oluşan embriyolardan bazılarının dondurulmasını isteyebilir. Böylece ikinci bir tüp bebek işleminde anne adayının yeniden hormon tedavisi almasına gerek kalmamış olur. Transfer sonrası stresli bekleyiş süresince yatak istirahatinin, stres ve anksiyete düzeylerini arttırdığını, uterusa giden akımını azalttığını ve IVF sonuçlarını olumsuz etkilediği bildirilmekte ve ılımlı fiziksel aktivite yapılmasını önerilmektedir. Hemşirelerin ve diğer sağlık profesyonellerinin kadınlara, IVF tedavisi sürecinde ılımlı fiziksel aktivitenin yararlarını anlatarak, fiziksel aktivite yapmaları konusunda teşvik etmeleri önemlidir. Gebeliğin oluşup oluşmadığı ise birkaç hafta içinde kandan yapılan analizlerle kolayca tespit edilebilmektedir.
Tüp Bebek Tedavisinin Başarı Oranını Etkileyen Faktörler Nelerdir?
İVF tedavisinin başarı oranı ortalama %40 – 60 olarak ifade edilse de oldukça değişkendir. Anne adayının yaşı 40 üzerindeyse bu başarı oranında yaklaşık %20’lik bir düşüş gözlenmektedir. Yumurtaların sayısı ve kalitesi, spermlerin hareketliliği, çiftlerin alkol ve sigara gibi zararlı alışkanlıkları ve obezite bu oran üzerinde büyük belirleyiciliğe sahiptir. Daha önce doğum yapmış kadınların, hiç doğum yapmamış kadınlara göre İVF ile hamile kalma olasılığı daha yüksektir. Başarı oranları, daha önce birden çok kez İVF kullanmış ancak hamile kalmayan kadınlarda daha düşüktür ve her başarısız denemede daha da düşmektedir. Normal bir yumurta kaynağına sahip olmak, İVF ile hamile kalma şansını artırır. Şiddetli endometriozisi olan kadınların, açıklanamayan infertilitesi olan kadınlara göre İVF kullanarak hamile kalma olasılığı daha düşüktür.
Tüp Bebek Tedavisinin Riskleri Nelerdir?
İVF yöntemi, her tedavide olduğu gibi birtakım riskleri de beraberinde getirmektedir. Ancak gelişen teknolojiyle birlikte tüm bu risklerin her geçen gün daha da azaldığını, tüp bebek tedavisinde mükemmele yaklaşıldığını unutmamak gerekir.
Rahme birden fazla embriyo transfer edilmesi, çoklu doğum riskini artırır. Birden fazla fetüsün olduğu hamileliklerde erken doğum ve düşük riski artmaktadır. Yapılan araştırmalarda tüp bebek yöntemiyle doğan bebeklerin düşük ağırlıklı olarak dünyaya gelme ihtimalinin de arttığını göstermektedir. Yumurta toplamak için aspirasyon iğnesi kullanılması muhtemelen kanamaya, enfeksiyona veya bağırsakta, mesanede veya kan damarında hasara neden olabilir ancak uzman hekimler eşliğinde bu risk, minimalize edilebilir. IVF yöntemini deneyen kadınların yaklaşık %2 ila %5’i ektopik gebelik yaşamaktadır, yani döllenmiş yumurta fallopi tüpü içinde uterusun dışına implante olur. Döllenmiş yumurta rahim dışında yaşayamaz ve hamileliği sürdürmenin bir yolu yoktur. Ayrıca tüp bebek tedavisi finansal, fiziksel ve duygusal olarak yorucu olabilmektedir. Danışmanlardan, aileden ve arkadaşlardan destek, kısırlık tedavisinin iniş çıkışlarında ebeveyn adayları için önem taşımaktadır.
Sonuç
Tüp bebek yöntemi, riskleri, etik tartışmaları ve maddi yüküyle sık sık gündeme gelse de avantajlarının ağır bastığını düşünen binlerce çift tarafından tercih edilmeye devam etmektedir. Her tedavide olduğu gibi işlem için uzman hekimler tercih edilmeli ve sürecin psikolojik yüküne de hazırlıklı olunmalıdır. Ülkemiz uygun fiyat ve işinin ehli doktorlarıyla tüp bebek tedavisinde de adını sıkça duyurmaktadır. Son kararı verecek olan ebeveyn adaylarımızın detaylı bilgi ve fiyat bilgisi için bize ulaşmasını önermekteyiz.